
Komutanların 'manevi oğlu' konuştu
18-04-2009 Sabah
"İşkence normal bir şeydi. Benim görevim tercümanlık. Ben duruyorum. Adama işkence yapılıyor. Ben ağzından çıkan kelimeyi çeviriyorum. İşkence benim gözümün önünde oluyordu. Genelde faili meçhuller işkence yüzünden oluyordu. Çoğu işkencede öldü"
Güneydoğu'daki faili meçhuller konusunda şimdiye kadar pek çok şey yazılıp çizildi. Ama SABAH öyle bir isimle konuştu ki, o, bir dönemin adeta karakutusu... Adı Yıldırım Beğler... 1995'te bizzat Hasan Kundakçı Paşa'nın helikopteriyle Kuzey Irak'tan Türkiye'ye getirilen bir Kerkük Türkmen'i... 14 yıl Güneydoğu'da Genelkurmay'ın kadrolu tercümanlığını yaptı. Bu yıllar boyunca yüzlerce sorguya girdi. Bölgede görev yapan komutanların "Manevi Oğlum" dediği Yıldırım Beğler, o karışık dönemde birçok yasadışı olaya şahit oldu. Adam kaldırmalar, işkenceler, cinayetler, kaçakçılık...Görüşme öncesinde çekincelerimiz yok da değildi. Acaba doğru mu söylüyordu? Genel Yayın Yönetmenimiz Erdal Şafak'tan "Yüzde 99 doğru" teyidini alınca röportaj için kolları sıvadık ve iltica ettiği Norveç'te görüştük. Biraz çekinerek ve tereddütle kabul etti bizi. 3 gün süren röportaj boyunca da görev yaptığı yıllara ilişkin birçok şey anlattı. Bize söylemediklerini yetkililere söyleyebileceği mesajını da verdi. Peki neden bunca yıl sustu da şimdi konuştu?.. Bunun muhtemelen 3 sebebi var. Birincisi o artık bir Norveç mukimi. Vatandaşlık da sırada bekliyor. İkincisi son günlerde tırmanışa geçen, adı gizli tanık ya da itirafçı her ne ise "Vicdan rahatlatma" trendi. Bunda şüphesiz iddianamelerle ortalığı kasıp kavuran savcıların da payı büyük. Üçüncü neden ise sahipsiz bırakılmamın yarattığı bir intikam duygusu. Ama nedeni her ne olursa olsun anlattıkları öyle yenilir yutulur cinsten şeyler değil.
12.04.2009
**
Bu dizide neler var?
Yıldırım Beğler, üç günlük röportaj boyunca birbirinden çarpıcı açıklamalarda bulundu. İşte dizi boyunca Beğler'den duyacağınız müthiş iddialardan bazıları:
* FAİLİ MEÇHULLERİN ÇOĞU İŞKENCEDE ÖLDÜ. İşkence normal bir şeydi. İşkenceden artık yorulmuştuk. Sonra bize bir iğne getirdiler. Damardan vuruyorduk. Adam bülbül gibi konuşuyordu.
* ÖLENLERİ HELİKOPTERDEN ATIYORLARDI... İki tane pilot vardı. Biri o zamanlar yüzbaşı, biri üsteğmendi. İkisi de hâlâ görevde diye biliyorum. Erken terfi alıyorlardı. O zamanlar yüzbaşı olanın isminin baş harfi "M" üsteğmen olanın isminin baş harfi ise "T". Herkes de biliyor bu pilotları. Cesetlerin atıldığı yeri de biliyorum.
* KUYULAR ACEMİ İŞİYDİ. Biz işkencede ölenleri kazan dairelerinde hallettik.
* UĞUR MUMCU SUİKASTI ASKER-POLİS-MİT ÜÇGENİDİR. Pis bir iştir. Katili Türkmen. Kerküklü. Daha önce gelmiş MİT'le çalışıyormuş. Adı Velit. Vatandaş olmuş. Bombayı koyunca yakalandı. Yakalanınca kimliğini sakladılar. Saklayınca ne oldu? Iraklı oldu. Savcı sınır dışı etti.
**
PKK'nın elinden Özel Kuvvetler son anda kurtardı
Ertuğrul ERBAŞ
Güneydoğu'da 14 yıl Genelkurmay'a tercümanlık yapan ve yüzlerce sorguya katılan Yıldırım Beğler: PKK beni infaz edecekti. Özel Kuvvetler kurtardı. İki gün sonra da Hasan Kundakçı Paşa ile tanıştım ve onun helikopteriyle Silopi'ye geldim..
Yıldırım Beğler, Körfez Savaşı sonrası Kerkük'ten Barzani kontrolündeki Zaho'ya kaçmış. MİT ajanı yaftasını yiyince KDP ile ters düşmüş. Ve bir gün Barzani'ye suikast suçlamasıyla cezaevine düşmüş. Tam idam edilecekken cezaevini penceresinden atlayıp kaçmış. Ardından Talabani'ni peşmergelerine sığınmış. Acem bölgesinde ailesiyle birlikte bir okula yerleştirilen Yıldırım Beğler o günlerde Türk Kızılayı'nda görevli Mehmet Yarbay ile tanışınca hayatının akışı bir anda değişmiş.
* Özel Kuvvetler'le nasıl tanıştınız?
Okulda kalıyorduk. Birkaç ay geçti annem Türk Kızılayı'nı buldu. Mehmet Yarbay'la tanıştık. Annem bir ay Mehmet Yarbay'a bilgi götürdü. Annem "Bunlar bizim kavmimizdir. Sadece bilgi verelim onlar bize bakar" dedi. Ama ufak tefek bilgiler. Sonra ben bilgiler vermeye başladım. Nokta atışı! Bir gün Murat Karayılan miting yapıyor. Nokta yerini verdim. Ama son anda Karayılan "Hemen kaçın burayı bombalayacaklar" dedi. Birileri sızdırdı. Obüsler düştü. Caminin arkasında konuşmasını yine yaptı Murat Karayılan. Ben o zaman korktum "Bu iş nasıl patladı" diye.
BİZİ TÜRKİYE'YE SATIYORSUN
Birkaç gün sonra bir PKK yetkilisi geldi "Sen Türkiye ile çalışıyorsun" dedi. "Bizi satıyorsun" dedi. Beni köyün ağasına şikâyet ettiler. Sayit Abdullah... Talabani'nin Badinan bölgesinin askeri genel komutanı... Beni çağırdı "Bu bilgi doğruysa kafanı keserim" dedi. Bana bir hafta verdiler "Araştıracağız" diye. Bir yanım PKK, bir yanım Barzani. Öyle kaldım. 3 gün sonra bir gece kapımı çaldılar. Kapıyı açtım, "Özel Kuvvetler'den geliyoruz" dedi kapıdaki kişi. Türk Özel Kuvvetleri... Dışarıda zırhlı araçları var. Sabaha kadar kaldılar. Sabah onlarla çıktım köyün içine. PKK'lıların hepsini topladık. Aşağıda bir okula götürdük. Orada bir baktım Erdal Paşa.
* Erdal Sipahi?..
Evet. O zaman Şırnak Tugay Komutanı. Gece oraya ordu girmiş. Ama PKK'nın haberi vardı. 20-30 kişi ayak takımı kaldı.
* Üst düzey sorumlu yok muydu?
Cemil Bayık vardı. Murat Karayılan vardı... Ama hepsi gitmişti.
NEREYE YERLEŞMEK İSTERSİN?
* Sonra ne oldu?..
Erdal Paşa iki gün sonra da, "Yanına kardeşlerini, anneni al komutan gelecek" dedi. İki tane Sikorsky indi. Hasan Kundakçı Paşa! "Hadi oğlum annenle kardeşlerini getir benimle geliyorsun" Evi bıraktık bindik Sikorsky'ye geldik Silopi'ye. Yıl 1995. Bana harita açtı Hasan Paşa. "Türkiye'nin neresine yerleştireyim seni?" dedi. Ben batıyı istiyordum. Ama annem "Yok çoluk çocuk var. Beni Irak'a en yakın yere koy" dedi. Hasan Kundakçı da "O zaman seni Avni Mutlu'ya emanet ediyorum" dedi. Avni Mutlu, Habur Sınır Kapısı'ndan sorumlu mülki idare amiriydi. Gümrük lojmanlarında bir bina verdiler. Jandarmada telefon telsiz dinlemeye başladım. Silah yakalıyorduk.
**
'Teröristin başına tabancayı dayadım'
Bir gün Bilal başçavuş "Birlikte Habur'dan sigara almaya" gidelim dedi. 48 Kapı'ya gittik sigara almak için. Bir üsteğmen oturuyor. Daha önce Derker Acem'de gördüğüm bir PKK sorumlusu orada duvar gibi durmuş. Bir Colt tabancam vardı. JİT kimliğim vardı. Teröristin kafasına dayadım silahı. "Bu ne" dedim üsteğmene. "Türkmenim diyor. Her gün geliyor" deyince. "Bu PKK'lı" dedik. Götürdük. JİT kimliğimi ise Levent Göktaş "JİTEM bitti" deyip aldı ve imha etti.
**************
'Kara Liste'de 1000 kişinin ismi kayıtlıydı
ERTUĞRUL ERBAŞ 13.04.2009
Yıldırım Beğler, üzerinde 'Kara Liste' yazan ajandada yer alanların sadece 200 kadarının sorgudan kurtulduğunu, sorguya alınanlardan ise bir kişinin çıkıp gidebildiğini söyledi..
1995'te Hasan Kundakçı'nın Kuzey Irak'tan getirmesinden sonra 14 yıl Güneydoğu'da Genelkurmay'ın kadrolu tercümanlığını yapan Kerkük Türkmen'i Yıldırım Beğler, iltica ettiği Norveç'te yaptığımız röportajda, Türkiye'ye geldiği ilk günleri şöyle anlattı: "Yetkim var, kimliğim var. Tankla bile gezebilirim. İstediğimi alabilirim, kapıları kapatırım, açarım. Devlet benim. Namım Ankara'ya ulaştı. Demişler ki 'Biz böyle bir maden bulduk. Ha bire PKK'lı yakalıyor!' Özel Kuvvetler MAK grubunu gönderdiler. Muharebe Arama Kurtarma. Başlarında Mete kod adlı Albay Levent Göktaş vardı. O Engin Alan'a, Engin Alan da direkt Genelkurmay Başkanı'na bağlıydı. Başka da kimse yoktu arada."
* Tam göreviniz neydi?
Bizim yukarıda bir 48'imiz vardı, bir de 47'miz. Kapı bunlar.
* Ne yapıyordunuz kapıda?
Listemiz vardı. Biz ona "Kara Liste" diyorduk. Fotoğrafını gösterdim. (Yıldırım Beğler bir fotoğraf gösteriyor. Beğler'in önünde bir masa, masada adı 'Kara Liste' olan bir ajanda var.)
* Neydi o kara liste?
Bu listeyi yazmaya 2 kişinin yetkisi vardı. Levent Göktaş ve Engin Alan.
* Kendi kafalarına göre mi yazdılar?
Onlar yazıyordu. Bize göre o kara listede olan herkes PKK'ya yardım yataklık yapmış PKK'lıdır. Cezalandırılacak!
* Kimler vardı kara listede?
300'e yakın PKK'lı vardı. Ürün, Ülper, İlker, Aslan, Kaplan soyadları boldu. Aralarında gerçek PKK'lılar vardı. Bunlar dağda olanlardı. Etruş'ta şurada, burada... Geri kalanı da listeye koyuyorlardı. İşadamları da vardı.
LİSTE MAK'TA
Listeyi Flash Disc'e aktardık. MAK'ın yanında kaldı. Bende yok.
* Kaç kişi vardı listede?
1000'e yakın kişi vardı...
* Bu liste ne zaman yapıldı?
MAK getirdi listeyi, bize verdiler. Levent Göktaş bölükteki odasından hiç çıkmazdı. Yukarıda biz yönetiyorduk.
* Bu liste devlet politikası mıydı?
Öyle bir şey yok. Herkes o zamanlar kafasına göre iş yapıyordu.
* Listedekileri kapı kapı gezip neden almadınız?
Onu da yapıyorduk. Ama bazılarının adresi yok. Haber elemanı geliyor bu adam yardım yataklık yapıyor diyordu. Komutan bunu not alıyordu. 4-5 tane haber elemanı aynı şeyi söyledi mi çizildi! Kara listeye girdi.
* Kara listeye girip de alınmayan adam var mıydı?
Var. İki yüz kişi kadar vardı.
* Aldığınız adamları ne yapıyordunuz?
İlk önce bölüğün ortasında bir kulübe vardı. Jeneratör dairesi. Oraya götürüyorduk.
* Kaç kişiyi götürdünüz, 200, 300?
Daha fazla.
TEK KİŞİ DÖNDÜ
* Teslim ettiğiniz adamlardan geri dönen oldu mu?
Hepsi gidiyordu. Bir tek Adil Çetuk serbest kaldı. Cizreli. Çok zengin bir işadamı. Sabun ve yağ fabrikası var. PKK'ya yardım yataklıktan, 47 Kapı'da aldım onu ama jeneratör odasına koymadım. Bizim ana karargâhın ufak nezarethanesine koyduk. Kimse görmesin diye. Sonra bıraktılar Adil Çetuk'u.
* Nasıl oldu bu?
Cemal Binbaşı (Temizöz) MAK Grup Komutanı Levent Albay'ı (Göktaş) aradı. Levent Albay bırakın demiş. Ben karşı geldim. Ya dedi 'Cemal Binbaşı'yı kırmak istemiyorum. Bir daha görürsen alırsın' dedi. Cemal Temizöz Cizre İlçe Jandarma Komutanı'ydı. Ben anladım bir numaralar var. Sonradan duyduk. Adil Çetuk, Cemal Binbaşı'ya bir villa hediye etmiş. Ya Alanya ya Antalya. Bizim komutanlardan duydum.
**
'Çiller sayesinde vatandaş oldum'
Türk kimliğim yoktu. Rıdvan Albay vardı 'Oğlum sana MİT kimliği vereyim, istihbarat kimliği vereyim, polis kimliği vereyim ama Türk kimliği veremem ki ben! Bunu Bakanlar Kurulu verir' dedi. Sonra dosya yaptık gönderdik Ankara'ya. Ama yine sonuç çıkmadı. Bir gün Başbakan Tansu Çiller Silopi'ye geldi. Yanında Meral Akşener. Başbakan'a anlattım durumu. Meral Akşener'i çağırdı 'Not al' dedi. 15 gün sonra nüfus müdürü 'Vatandaş olmuşsun' dedi.
**
'9 yaşındaki istihbaratçı'
MAK'la çalıştım ama neyiz bilmiyoruz. Memur muyuz? Asker miyiz? Jandarma kimliği var. Benim ufak kardeşim 9 yaşındaydı kimliğinde yine 'jandarma istihbarat teşkilatının görevlisi' yazıyordu.(Gülüyor) O kimlikle okula gitti. Öğretmeni çekiniyordu çocuktan. Bu ne iş diye.
**
'Öldürürler sözü üzerine kaçtım'
2000 yılında benim gibi bir iki JİT elemanı öldürülünce korktum. Seyithan Başçavuş içki masasında 'Bunlar seni de öldürür kaç git!' dedi. Aldım çoluk çocuğu Romanya Bükreş'e gittim. PKK'lı kaynıyor. Ermeni asıllı Yuro'ya beni korusun diye 11 bin dolar verdim. Meriç Paşa aradı. 'Oğlum sen ne yaptın? Harcanırsın orada. Bu ülke senin. Geri dön' dedi. Ben de döndüm. Döner dönmez SSK'mı yaptılar. Ankara'dan maaş geliyordu.
**
'Birand ve Altaylı kara listedeydi'
14.04.2009
Yıldırım Beğler "Cezalandırılacakların yer aldığı kara listede gazeteciler Mehmet Ali Birand ile Fatih Altaylı'nın da ismi vardı" diyor. Altaylı haber için gittiği Silopi'de ekibi sayesinde 'alınmaktan' kurtulmuş..
Güneydoğu'da 1995'ten sonra 14 yıl Genelkurmay'ın tercümanı olarak görev yapan Yıldırım Beğler, şifreleri yeni çözülmeye başlanan karanlık bir döneme, kayıplara ve faili meçhullere ilişkin tüyler ürperten açıklamalarına devam ediyor. İltica ettiği Norveç'te yaptığımız görüşmede, o dönem "cezalandırılacaklar" listesinde yaklaşık 1000 kişi olduğunu ve bunlardan yüzlercesinin sorgu için alındıktan sonra bir daha geri dönmediğini anlatan Yıldırım Beğler, komutanlarının tuttukları 'kara listeye' ilişkin çarpıcı iddialarda bulunuyor:
* Listeden geleni alıyor muydunuz?
Yolda, kapıda nerede rast gelirse alıyorduk. Birkaç tane gazetecinin de adı vardı.
* Kimlerdi onlar?
Mehmet Ali Birand'ın vardı. PKK'ya yardım yataklıktan. Röportaj mı ne yapmış. Bir şeyler vardı. Sonra Fatih Altaylı vardı. Hatta Fatih Altaylı 1996'da yanımıza geldi Silopi'ye. Haber mi ne çekiyormuş... Gelince ben onu çağırdım. Aynı bu kara listenin çekildiği fotoğraf var ya işte o odada Fatih Altaylı'yla fotoğraf çektirdik.
* Sonra ne oldu?
Altaylı'yı almadık değil, alamadık. Yanında 3- 4 kişi ekibi vardı. Fotoğrafı da niye çektim? Komutan sorduğu zaman "Nasıl almadınız?" o zaman diyecektim ki "Yanında bu kadar ekibi vardı, kameramanı gazetecisi bilmem neyi vardı. Bu kadar adamın önünde nasıl alayım?" Ya da hepsini alsam komutan o zaman şunu soracaktı: "Listede olmayan kişiyi neye göre aldın sen?" Fotoğrafı bu yüzden çektik.
* Peki herkesin Kara Listesi ayrı mıydı? Mesela Yeşil. Onun da bir Kara Listesi var mıydı?
Listede 200-300 kesin PKK'lı var. Genel isimlerdi. Herkesin listesinde vardı zaten. Bir de benim listemde özel isimler var. Şırnak'taki adamın listesinde özel isimler var. Yeşil'in de listesi vardı.
* Yeşil'i hiç gördünüz mü?
Bir gün onun bölgesinde adam almıştık. Sorgulamamız lazım. Yardım istedik "Hay hay" dedi. Kendi sorgu odasını verdi. Benim başkasının bölgesindeki adamı almam için izin almam lazım. Bölgenden şu adamı alıyorum diye. Niye gidip de evinden almıyoruz? O bizim özel listemiz. Evinden almamız için başkasının bölgesine girmem lazım. O da diyor ki niye alıyorsun? Eğer aldığım adam terörist değilse o benim sırrımı bildi. Yani biliyor para için aldığımı. Bu işler böyleydi.
* O listeye para için giren kaç kişi vardı?
Susuyor... (EE)
* Siz hiç para için adam aldınız mı?
Ben almadım. Para için adam almam!
* Ama diyorsun ki bilmem kaç bin dolarlık ev aldım, arsa aldım. Bu paralar nereden geldi?
Yaptım. Ama nasıl yaptım onu sor! Deme adam vurdun.
**
Sınırdaki 'ticaretle' çok para kaldırdım
* Sizi Norveç'te yaşatacak parayı nasıl kazandınız?
Saddam düştükten sonra Irak Cumhuriyeti'nde uydu anteni yok. A. K. Paşa. Özel Kuvvetler'in Genel Komutanı o zaman. Emir verdi direkt bize. "Oğlum kapıdan bir tane uydu anteni Irak'a gitmeyecek!" Komutanım dedik uydu anteni nedir? (Gülüyor) Komutan ne karışıyor uydu antenine? PKK'nın bin tane uydusu var zaten alıcı verici. Bu uydu antenini oradaki halk istiyor. Zaho'daki akrabalarım istiyor. Ben çaktım orada... Bir tane uydu anteni geçmeyecek dediler. Kanun biziz! Bir baktım işadamı Necmettin Sunobır. Türkmen. İstanbul Fatih'te şirketi var. Necmettin, İstanbul'da Yüksel Elektronik'le anlaşma yapmış. Next uydu antenini yapıyorlar. Hani Kurtlar Vadisi'nde reklamı çıkıyor. Milyon dolarlık anten almış. Ortağı kim? E. K. Paşa'nın abisi. O zamanlar Dış Ticaret Müsteşarlığı'nda yetkili. Ortaklık kurmuşlar. 3 milyon dolarlık anten girecek, 15- 20 milyon dolar kaldırıyorlar. O zaman anten 50 dolardı. Karşıda ne kadardı? 600 dolar! 550 dolar kâr.
* Size pay mı verdiler?
Hayır oradan değil. İşadamı Emin Taha'yı aradım. "Uydu anteni gönder" dedim. Ben geçireceğim. Tamam dedi. Mal Silopi'ye geldi depoya indi. Koçero Saluci malları görmüş. "Bu mallar benim" dedi. Git dedim nereye gidiyorsan git. "Bir aydır uğraşıyorum bu malı buraya getirene kadar. Sen nasıl konuyorsun?" Çekti gitti. Bu malları götürdüm. Gümrük müdürünün yanına gittim. Dedim "Bunlar geçsin". "Emredersin abi" dedi. Sadece dedim bunlar geçecek ha! Onları gönderdim. Bayağı para kaldırmıştım ondan. Çok para kaldırdım.
**
'Kaçakçılık görevlilerin ikinci işiydi'
* Sadece uydu anteni ticaretinden mi para kazandınız?
Bundan önce de, tek tek listesini tuttum. 175 devlet görevlisi, astsubayı, asteğmeni, polisi.. Silopi'deki görevliler herkese 2-3 tane araba almış, depoyu büyütmüş vermiş Silopili'lere. Depo 300- 500 litre. Benzin kaçakçılığı yapıyorlar. Yakalıyorum arabayı. Şoför diyor ki "Abi bir dakika". Telefon ediyor, Başçavuş bilmem kim. "Abi şu benim adamım" Tamam geç. Öbürüsünü yakalıyorum polis, emniyet bilmem ne. Ulan dedim bu ne yahu? Ne kadar kaçakçı yakalıyorsak sizin adamınız. "Abi maaş yetmiyor" diyor bana. Benzinden güzel para kalıyor. Günde 300 YTL kalıyor. Bunun yanında sigarası var çayı var.
* Bildirdiniz mi üstlerinize?
H.Y. komutana gittim. Özel Kuvvetler'in tabur komutanı. Kod adı Topcan. Komutanım dedim böyle bir rapor hazırladım. Böyle bir şey var bölgede. Dedi ki "Senin kafan çalışmıyor mu?" Niye komutanım dedim. "Oğlum bunlar Türk. Kürtler yiyeceğine Türkler yesin! Hep PKK'ya mı gidecek paralar? Kahramanlar kazansın. Sen de yap!" Yemin ettirdi bize. Hani var ya şimdi Ergenekon yemini... Türk Bayrağı, Kuran ve silah üzerine, Türk örf ve adeti üzerine yemin ettik. Bir yanlış olursa direkt kafamıza sıkılacak.
* Ve siz de başladınız kaçakçılığa?
Ne yapayım? Arkadaş gönderdim. Nusaybin'den 3-4 tane araba getirttim. Hepsine depo koydurttum 300-400 litre. Şoför aldım yanıma. Hele biri vardı ki adamın ekmeği yoktu sonra 3 tane araba aldı. Benden çaldığı paralarla. (Gülüyor) O kadar para kazanıyorduk ki, günlük 1.5 milyar. Benim yemeğim bedava. Lojman bedava. Elektrik parası yok, su parası yok. Yemek tugaydan geliyor. Ben nereye para harcayayım? Yine de keyfime bakıyordum. Diskolara gidiyordum, tatile gidiyordum.
**
'Biz kuyulara atmadık bölük kazanında yaktık'
15.04.2009
Faili meçhullerin kuyulara atıldığı iddialarına Yıldırım Beğler tüyler ürpertici bir boyut getiriyor: Kuyu salakların işiydi. Jandarma bölüğünün içinde bir kalorifer dairesi vardı. Oraya atardık, kalan küllerin yerini ben bilirim..
Diyarbakır Barosu eski başkanlarından avukat Sezgin Tanrıkulu bölgede 5 bine yakın faili meçhulden söz ediyor. Peki bu kadar çok kişinin cesedi nereye atıldı? Son günlerde sıkça gündeme gelen kuyulara mı? Yoksa kuş uçmaz kervan geçmez uçurumlara mı? İşte bu noktada Yıldırım Beğler şimdiye kadar hiç gün yüzüne çıkmamış bir iddiayı ortaya atıyor: Kazan dairesi!
* Sizin Kara Liste'de olup da öldürülenler kuyulara mı atıldı?
Bizde kuyu yok! Biz profesyoneldik.
* Siz ne yapıyordunuz?
Bizde kuyu falan yok. Biz profesyoneldik! (Gülüyor) O kuyu acemi işiydi. Diğer JİT'çiler, itirafçılar var ya. Onların işiydi. MAK'ın işi değil. Öldürüyorlar salak gibi kenara atıyorlar, kuyuya atıyorlar... Ama bizimkinde yok. Bizimkisi profesyonel bir iştir.
* Nasıl bir profesyonellik bu?
Bizde kazan dairesi vardı...
DNA TESTİYLE ÇIKAR
* Neredeydi bu kazan dairesi?
Bölüğün içinde yine. Kalorifer dairesi. Bizim kazanımız vardı. Oraya bir insan atsan ne olur? Külü kalır. Külün de yerini ben bilirim. Bizimkiler bilir. Başka hiç kimse bilmez!
* Hep biz diye konuşuyorsunuz?
Çünkü biz bir aileydik. Ben yaktım demem çünkü yakmadım. Ama yakanları gördüm.
* Peki siz bu külün yerini söyler misiniz?
Söylerim daha sonra. O külden laboratuvara götürsen çıkar. Kemikler kimin kemiğiydi. DNA testiyle falan çıkar herhalde.
* Bölüğün tam adı neydi?
Jandarma 2. Sınır Bölüğü. Bir üsteğmen vardı bir de bölük komutanı yüzbaşı. Biz de bölüğün içindeydik. Bölüğün kendi bir komutanı var. Biz de onun içindeki ayrı bir binamızdaydık.
* Peki bölüğün komutanı "Gelen adamlar niye çıkmıyor?" diye sormuyor muydu?
Kim soracak? O dönemde bölükte bir tane E.S. yüzbaşı vardı. O adam hastaydı. Bir tane silahı vardı. Biksi değildi. Şeritli tek kabzalı. Onu her gün alıyordu. "Komutanım yazık günah değil mi?" diyorduk "Oğlum sizinki yazık günah değil de benimki mi yazık günah?" diyordu.
AĞAYI DA ALIP GİTTİK
* Sizin profesyonelliğiniz sadece kazanla mı sınırlıydı?
Yok sadece kazan değil. Biz her şeyi güzel yapıyorduk.
* Mesela?
Dağdan iki PKK'lı inmiş korucu başına teslim olmuş. Korucu başı da PKK'yla irtibata geçiyor "İki paketiniz bizde saat 9'da gelin alın" diyor. Biz bunu dinledik. Dokuza yirmi kala PKK üniformalı ARGK bayraklı Kürtçe konuşan birileri gidiyor köye. İki üç tane de itirafçı var aralarında. Gelen kim? Özel Kuvvetler! Bizdik yani. Ben de vardım orada. Ağaya biz paketleri almaya geldik dedik. Saate baktı: "Yav erken geldiniz?" "Hava güzeldi, inişti falan çabuk geldik" dedik. İki teröristi aldık. Ağayı da aldık. Arabaya atınca anladı biz devletiz. Biz çekildik. Sonra komando taburu geldi köyün etrafını sardı. Saat 9'da asıl PKK timi geldi köye. Tak! Komandoyla PKK çatıştı. Çatışma devam ederken emir geldi "Ağayı getirmeyin tık tık yapın atın oraya!"
* Emir kimden?
Emir bir paşadan. (İsmi bizde saklı.) Sonra biz tugaya ulaştık. Sabah ortalık karıştı. Haberlerde de şey geçti, PKK korucu köyünü bastı, korucuları öldürdü, korucu başını öldürdü.
* Gerçekten de doğruları mı anlatıyorsunuz? "Bu adam yalancının teki!" derlerse cevabınız ne olur?
Neden yalan söyleyeyim? Ben itirafçı değilim, PKK'lı değilim! 14 yıl hizmet ettim, canımı ortaya koydum. Kimseden de korkum yok! Sadece şunu söyleyebilirim: Bu anlattıklarımı oradaki herkes biliyor! Askeri de biliyor, polisi de biliyor... Korucusu, savcısı, köylüsü herkes biliyor...
SAHİP ÇIKMADILAR
* Neden anlatıyorsunuz peki? Senelerce yan yana çalıştığınız kişileri, "Baba" dediğiniz kişileri ele veriyorsunuz, gammazlıyorsunuz... Neden?
Ben "baba" dedim... Ama beni cezaevine attılar niye? Ben ne yaptım? Hadi oldu diyelim. Bana niye sahip çıkmadılar?
* Cezaevine niye attılar sizi?
2006'da "İnsan Kaçakçılığı" mevzusundan. 7-8 ay boş yere yattım. Halbuki dediler ki "Yıldırım bu senin görevin. İnsan kaçakçılarının arasına gir. Onları çöz" Ben emri uyguladım. Sonra beni içeri attılar. Ben 14 sene bu devlete hizmet ettim başıma gelene bak. Benim böyle bir şey yapmayacağımı hepsi biliyordu. Polisi, komutanı hepsi... Savcı da çok iyi biliyordu ama bana verdi cezayı.
* Kızgınlığınız bu yüzden mi?
Hadi beni boş ver. Beni çizdiler ben kabul ediyorum. Feda olayım, öleyim. Niye eşime çocuğuma sahip çıkmadılar? Benim bir çocuğumun adı Erdal'dır. Erdal Sipahi'den dolayı koymuşum. Diğerinin adı Efe'dir. Bu çocukları niye rezil ettiler? Şerefsiz bir terörist gitsin evde sataşsın onlara. Gümrük lojmanlarının içinde. Ben cezaevindeyken. Çoluk çocuğuma eşime sataşıyor. Devletin lojmanı bu. Kapısında polis var. Çok ağırıma gitti.
* Erdal Sipahi, Levent Göktaş da mı sahip çıkmadı?
Hiçbiri sahip çıkmadı. Eşim aramış yardım edin perişanız diye. "Biz Yıldırım Beğler diye birini tanımıyoruz bizi aramayın" demişler.
* Ama siz bir suçlusunuz artık kanun önünde. Komutan dediğin suçluya nasıl yardım etsin?
Ben suçlu değilim. Ben kendimi zaten feda etmiştim bu devlet için. Ben hayatımda ihanet etmedim, etmem. Bu benim yaptığım bence Türklüğe ihanet değil. Ben olsaydım sonuna kadar sahip çıkardım.
**
Niye şimdi konuşuyor?
Yıldırım Beğler, "Yıllarca yan yana çalıştığınız kişileri neden ele veriyorsunuz" sorusuna şu yanıtı veriyor: Ben "baba" dedim. Ama beni cezaevine attılar. Eşime çocuklarıma sahip çıkmadılar.
**
Faili meçhullerin çoğu işkencede hayatını yitirdi
17.04.2009
Bir dönem Güneydoğu'da görev yapan Yıldırım Beğler: "İşkence önümde oluyordu. Çoğu dayanamadı, öyle şeyler yapıldı ki izleri hayatta gitmez. Savcılar da biliyordu. Ama 'Saklayın, görmeyeyim bunu' diyordu"..
Yıldırım Beğler'in röportajını okuyanlardan bir kısmının tepkisi şuydu: "Yapılması gereken yapıldı, hainler layığını buldu... Bunları ifşa ederek neden düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürüyorsunuz?" Kim hain neden hain? Bu soruyu Norveç'te sormamıştık, telefonla sorduk. İşte Yıldırım Beğler'in cevabı ve röportajın büyük ses getirecek kalan bölümü...
* Hain ilan ettiğiniz kişiler sizce başlarına geleni hak etmiş miydi?
Hak eden vardı tabi. O köyün ağası mesela. Terörist gelmiş teslim olmuş. Götürmüş yine örgüte vermiş. Örgüt de gencecik çocukları infaz etmiş. O ağa ölümü hak etmişti.
* Peki bu hak edişi kim hangi kıstaslara göre belirliyordu?
Biz emir kuluyuz. Söyleneni yapıyorduk.
* Bütün ölenler öldürülmeyi hak etti mi sizce?
(Bir müddet sessizlik...) Kurunun yanında yaş da yandı bazen...
CESETLERİ ATIYORLARDI
* Çok muydu o yaşken yananlar?
Şimdi şöyle bir şey. Adamın biri kırmızı ışıkta geçti bunun cezası var. Adamın biri adam öldürdü bunun da cezası var. Birine para, birine 15 yıl ceza. Ama bizde cezalar fiks oldu. Herkese aynı ceza...
* Hiç adam sorguladınız mı?
Vallahi o kadar adam sorguladık. Öyle ki sabahlara kadar ter içinde kalıyordum. İğrenç bir şeydi yani.
* İşkence?
İşkence normal bir şeydi. Benim görevim tercümanlık. Ben duruyorum. Adama işkence yapılıyor. Ben ağzından çıkan kelimeyi çeviriyorum. İşkence benim gözümün önünde oluyordu. Genelde faili meçhuller işkence yüzünden oluyordu. Çoğu işkencede öldü. Öyle şeyler yapıldı ki bunun izi hayatta gitmez. Bırak bir ayda hastanede yatsa bir senede gitmez. Sen şimdi bunu nasıl savcının önüne çıkarırsın? Savcı ne diyecek sana? Git bunu sakla yahu ben görmeyeyim bunu diyordu savcı. Bizim o zamandaki savcıların da yargılanması lazım.
* Savcı işkenceye göz mu yumdu yani?
Çok oluyordu. Gelip bizim yanımıza oturuyordu. "Ben sizi görmem" diyordu. Ben savcıya anlatıyordum şunu yaptık bunu yaptık diye "Sus burada kalsın ben duymadım" diyordu. İşkenceden artık yorulmuştuk. Sonra bize bir iğne getirdiler. Damardan vuruyorduk. Adam konuşuyordu. Sürekli onu kullanmaya başladık. İğneyi vurdun mu adam bülbül gibi ötüyordu. (Gülüyor) Çok acayibime gitmişti. Mucize gibi iğneydi. İğneyi yapıyorduk adam çocukluğunu bile anlatıyordu. Ama bu iğnenin zamanı nedir, dozu nedir kimse bilmiyordu. Yani bir uzman doktor falan olsa o yapsaydı iğneyi. Gelene yapıyorduk iğneyi.
* Çok ölen oldu mu bu iğneden?
Oldu işte. Doz aşırı kaçınca 5 dakika 10 dakika anında öldürüyordu. O ölenler helikopterle atılıyordu. Benim bildiğim o iğneyi Özel Kuvvetler ve MİT hâlâ kullanıyor. Sistem bu. Artık işkence yok!
* Bunları vatan-millet adına mı yapıyordunuz?
Tabi vatan millet adına! Bunlar haindi. O zamanlar öyleydi. Hepimiz aynıydık.
* Ölenleri helikopterden atıyorduk dediniz. Nasıl yapılıyordu bu?
İki tane pilot vardı. Biri o zamanlar yüzbaşı, biri üsteğmendi. Bütün kirli işlerde onlar çağırılıyordu zaten. Bunlar özel pilotlardı. Erken terfi alıyorlardı. Herkes de biliyor bu pilotları. Cesetleri nereye attıklarını ben de biliyorum.
* Kim bu pilotlar?
Şimdi ikisi de hala görevde diye biliyorum. Yükseldiler. O zamanlar yüzbaşı olanın isminin baş harfi "M" üsteğmen olanın isminin baş harfi ise "T".
HER ŞEYİ YAPIYORDUK
* Neden yapıldı bunlar?
O zaman böyle kapalıydık. Büyüklere bakıyorduk. Tansu Çiller gazı veriyordu "Haydi Türkiyem ileri!" Büyükler, "Ulan kesin, yok edin! Bunlar kafir, bunlar sünnetsiz, bunlar Ermeni! Aman ülke elden gidiyor!" diyorlardı. Biz de her şeyi yapıyorduk.
* Peki şimdi aynı şeyi yapar mısınız?
Yok. Şimdi buradan bakıyorum da öyle bir şey yok. Bu insanların hepsinin bu topraklar üzerinde yaşaması lazım. Bak burada benimle zenciler de yaşıyor. Kürtler de benimle yaşasın. Çanakkale'de Kürtler de şehit düşmedi mi? Ama biz o zamanlar "En iyi Kürt, ölü Kürt!" diyorduk. (Telefonla yaptığımız son görüşmede, Yıldırım Beğler, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un Harp Akademileri'nde yaptığı o konuşmadaki bazı bölümleri hatırlatıyor. İşte o bölümler: "...Terörist de neticede insandır... Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer konu da terörist ile masum bölge halkının karıştırılmamasıdır. Terör olaylarının yaşandığı bölgelerde, toplumun bütününü potansiyel terörist olarak görmek ve düşünmek, terörle mücadelede yapılabilecek en büyük hatadır... Orgeneral İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı)
* Terörist dahi olsa aldığınız o kişileri mahkemeye çıkartmanız lazım değil miydi?
Yaptık. Reşo Dayı vardı. Ramazan Altay. Hani yakalandı şimdi. Asker öldürmüş bir sürü. Adliyeye verdik. Savcı geldi ceza verdi hapse koydu. Mete geldi. Yani Levent Göktaş. "Nerede Reşo?" dedi. Biz dedik savcıya verdik hapse attı. "Lan gidin alın" dedi. Cezaevinden. Gittik. Gardiyana dedik oğlum aç kapıyı. Kapıyı açtık.
* Hangi cezaevi?
Silopi cezaevi. Cezaevinden aldık. "Bilgi verin" dedik savcıya. O kadar. Savcı bir şey demiyordu.
**
Maaşımı 3 ay önce kestiler
Bir gün askeri mahkemede karşı tarafın avukatları "Hâkim bey Yıldırım Beğler Ankara'da bir petrol şirketinde görünüyor, Habur Sınır Kapısı'nda ne işi var?" deyince hakim "Sen oraları karıştırma!" diye azarladı bunları. O zaman merak ettim nedir bu diye. Hâkim "Normaldir oğlum bu" dedi. T.. diye bir şirket. (İsmi bizde saklı) Maaşımı OYAK Bank'tan alıyordum. Buraya gelirken kartı bir akrabama vermiştim o çekiyordu maaşımı. Biliyor musunuz daha 3 ay önce kestiler parayı. (Yıldırım Beğler'in verdiği SSK numarasını girip sorgulama yaptığımızda sigortasının 2001 yılı Şubat ayı itibari ile başladığı görülüyor. Dökümde kadrosunun ait olduğu işyeri sicil numarası da bulunuyor. EE)
* Unutmuşlar mı maaşı kesmeyi?
Unuttular değil de, bir binbaşı vardı. K. Binbaşı. O da benden çekiniyordu. Herhalde öyle bir kıyak yaptı. (Gülüyor)
**
"Mumcu'nun katili Velit adlı Türkmen"
18.04.2009
Yıldırım Beğler: Kerküklü Velit, gazeteci Uğur Mumcu'yu öldürdü, ardından sınır dışı ettiler. Sonra da kaçırıp köprü altında zehirlediler..
Yıldırım Beğler, yayınlanan dizi röportajın 6. gününde Uğur Mumcu suikastının karanlıkta kalan gizemlerine ışık tutuyor. Bugün, suikastla ilgili hiç duymadığınız bilgileri okuyacaksınız.
* Uğur Mumcu suikastı hakkında ne biliyorsunuz?
Uğur Mumcu'nun olayı biraz pis iştir. Üçgen... Asker, polis, MİT... Uğur Mumcu'nun katili Türkmen. Kerküklü. Daha önceleri MİT'e çalışıyormuş. Adı Velit... Vatandaş olmuş. Bombayı koyunca yakalandı. Yakalanınca kimliğini sakladılar. Saklayınca ne oldu? Iraklı oldu. Savcı sınır dışı etti bunu. Sınır dışı olunca Barzani bunu Serraç'ta aldı hapsetti. Barzani bizimkileri bununla tehdit etti. İşte hükümete vereceğim, Ankara'ya vereceğim diye... Bize emir geldi, "Velit'i Barzani'den alın!" Özel Kuvvetler bu çocuğu kaçırdı K. Irak'tan. O kaçırma da ayrı bir olay... Onu sonra söyleyeceğim. Silopi'ye getirildi. Habur'da ben aldım. Silopi'de Terörle Mücadele'ye teslim ettik. Korusun, himaye etsin diye. Bunları Velit'in kendisi anlattı.
ERSEVER ÇİZGİYİ AŞTI
* Velit ne yapmış suikastla ilgili?
Velit bombayı arabaya koyan kişi! Yakalanması yanlışlıkla oldu. Sonra bunu Kuzey Irak'a attılar, sınır dışı yaptılar... Yine kurtardılar sonra. Hepsi kurtardı. Çünkü Velit getirildiği zaman üçü de bunu koruyordu.
* Uğur Mumcu'nun suikast emrini kim verdi?
İşte diyorum ya. Üçgen! MİT, asker, polis üçgeninde karışık bir iş... Bazı günler bazı işler ortaya çıkıyordu. Bazı gazetecilere benim gibi adamlar bir şeyler anlatıyordu. O zaman hem gazeteciyi hem de ona anlatan kişiyi temizliyorlardı. Yanlış işler çoktu. Uğur Mumcu hakkında da duyuyorduk bir şeyler. Yok PKK'lıdır, yok yardım-yataklık...
* Uğur Mumcu da Kara Liste'de miydi?
Yok o liste sonradan çıktı. Mumcu daha önce öldü. Ama bir şeyler var. Niye gidip başkalarını öldürmüyorlar? Temizlemiyorlar? Bir şeyler dönüyordu.
* Velit ne oldu sonra?
Anladım ki Velit'i korumak için değil, infaz etmek için getirmişler. 3 gün sonra beni aradılar Velit'i öldürmüşler dediler. "Yav nasıl öldürmüşler?" Valla Başköy'ün köprüsünün altında zehir vermişler, ölmüş. Orada cesedi kalmış. Köylüler köprünün altına gömmüşler. Basına yansıdı bu. Geldiler kemikleri falan çıkardılar götürdüler. Sonra mevzu yine kapandı.
* Cem Ersever?
Ersever'i gördüm. M2 başkanıydı. 1991'de Zaho Tim Başkanı'ydı. Jandarma bakıyordu oraya zamanlar.
* Neden öldürdüler?
Bu camiada bazı insanlar kendini kaybediyordu. Bir anda diyordu ki "Lan devlet benim!" Başkaldırıyordu... Bakıyordu işte çevresinde birkaç tane adamı var. "Lan şunu alın, şunu temizleyin!" Kendini devlet zannediyordu. Ama devlet tek başına bir kimse değil. Cem Ersever, 'Ben tek başına devletim' deyince üzerini çizdiler... O kadar gözü kara adamlar vardı ki, Başbakan'ı bile 5 dakikada kaldırırdı yani... Buraya gelmeden önce ben de öyleydim. Ama şimdi onları cahil olarak görüyorum. Şimdi bana bütün dünyayı verseler değil başbakanı, korumasını bile vurmam. İnsan vurmam. Ne için yani? Adam Kürtçe konuşmuş, konuşsun... Kerkük'te 2 milyon Türkmen var. Türkmen hakkı diyoruz. Burada da 7 milyon Kürt var. Onlar da konuşsun. Ben orada öyle değildim. Benim yanımda biri Kürtçe konuştuğu zaman "Şak" yapıştırıyordum. Çünkü büyüklerim böyle emrediyordu. Kürtçe konuşmak suçtu. Adam sadece Şivan Perver kaseti dinlemiş, yakalamışım, savcılığa vermişim, savcılık 3 yıl hapis demiş. Yanlış işlerdi. Al işte TRT Şeş açıldı. O zamanlar TRT Şeş deseydin asarlardı adamı.
kaynak
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=51547
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder